Zerre Feminist Kuram Bağlamında Film Eleştirisi
Zerre
Türkiye’de 2000’li yıllarda kentsel dönüşümün beraberinde
getirdiği yoksulluk sinema filmlerine de yansımıştır. Ataerkil kültür etkisinde
kalan bu toplum ekonomik problemler ile birlikte bağımsız yönetmenlerin film
üretmesine destek olmuştur. Yoksulluğun beraberinde getirdiği aidiyetsizlik,
kimliksiz olmak bu dönem filmlerinin kasvetli olmasını sağlamıştır.
Ataerkil kültürde toplumsal cinsiyet rollerinin yüklendiği kadının
kamusal alana çıkması erkeklere göre daha zorlayıcıdır. Çünkü kadınlar
erkeklerden alt sınıftadır. Kadınların yeri evdir fakat kamusal alana çıkmaya
çalışan kadın hem zorbalığa uğrayacak hem de cinsel sömürü nesnesi olarak
görülecektir. Bu durum sınıfsal, zamansal olarak fark etmeksizin her zaman
böyle olacaktır. Üst sınıftan bir kadın kamusal ortamda geçmişte de günümüzde
de erkeğin ötekisi olarak var olur. Çünkü kadının asıl var oluş amacı erkeği
tamamlayan bir parça olmaktır hiçbir zaman tek bir bütün olarak sayılmaz.
Erdem Tepegöz filmi hakkında ‘’Her gün yanından bilmeden geçip gittiğimiz
sıradan, küçük insanların hayatına, tam o sırada durup 80 dakika boyunca ortak
olmak gibi... Biraz da suçluluk uyandıran bir izleme deneyimi...’’ yorumunda
bulunuyor. Tepegöz’ün bu açıklamasında filmin içinde Türkiye toplumunun içine
girmiş ve gerçek problemleri bizlere aktarmak istemiştir.
Zeynep, işsizlikle mücadele eden bir toplumda insanlardan herhangi
birisidir. Annesi ve kızıyla birlikte yaşayan Zeynep, bir tekstil atölyesinden
işten atılıp iş arama mücadelesini izliyoruz.
Kentsel dönüşümden dolayı bomboş bir mahallede yaşayan Zeynep bir yandan
geçinmeye çalışırken bir yandan belediyede işe girebilmek için rüşvet
biriktirmeye çalışmaktadır. Bir kadının hayata tutunma hikâyesini anlatan bu film
sadece geçinmek değil aynı zamanda kadın olmanın zorluklarından da
bahsetmektedir.
Türkiye’deki
işsizlik problemini ve kadınların toplumdaki yerini ele alan bu film Erdem
Tepegöz’ün ilk filmidir. Erdem Tepegöz’ün yönetmenliğini yaptığı bu
film işçi durumunda olan kadının toplumdaki yeri ve zorluğunu anlatır. Filmdeki
bütün kadınlar aslında birer Zeynep’tir. Geçimlerini
sağlayabilmek adına emeklerini üç kuruşa satan kadınlar patronlarının zor
çalışma şartları ile hayatta kalmaya çalışırlar.
Filmin başlarında zor
çalışma şartlarının olduğu ve bunun için direniş yapılması gerektiğini söyleyen
işçi kadınlar erkek patronları tarafından işten atılırlar. Erkeğin her alanda
kadının üzerinde tahakküm kurduğunu görmekteyiz. Sisteme uyum sağlayan kadınlar
işsizlikten korktukları için bu ideolojiye göz yumar parasız kalmaktansa az
parayla çalışmayı tercih ederler. Filmdeki erkek çalışanların kadınları
denetlemesi de yine bir eşitsizliği ve erkek üstünlüğünü gösterir. Erkek
işçilerin kadın işçilere iş vermesi yine bu ataerkil sistemi devam ettirir.
Zeynep fabrikada çalışmak
için Tekirdağ’a gider ve orada diğer çalışanlar gibi ona da yatacak yer
ayarlarlar. Bu yatacak yerlerin kötü gözükmesi de aslında ataerkil sistemde
kadının yerini bizlere çağrıştırır. Zeynep’e yakınlık gösteren bir kadın bir
gece ona daha fazla para kazanmasının yolunu göstermek ister. Bu yol ise
patronlar ile cinsel birliktelik yaşayıp para kazanmaktır. Zeynep tecavüze
uğramaktan kıl payı kurtulup bu teklifi reddeder ve emeği ile para kazanmayı
tercih eder. Fabrikadaki bazı kadınlar ise seks işçiliği yapıp patronları ile
birlikte olur. Kadının emeğinin erkekler tarafından sömürülmesi yetmezmiş gibi
kadınlar bu düzende cinsel objeden ileri gidemez.
Kadınlara kötü davranan,
üç kuruş kazandıkları paradan bir tık fazlasını isteyen kadınların patronları ve
onların adamları ile birlikte olması şartı koyan, sürekli bir baskı ve korku
ile yaşamak zorunda kalmaları ataerkil sistemin bir parçası olmuştur ve film
boyunca kadının sadece izlenilen, arzulanan öteye geçmemiştir. İşten sonra gece
vakti erkeklerin alkol masalarına gelen kadınların, mesai saatleri dışında var
olabilmesi için erkeklerin gözünde sadece cinsel bir obje olarak görülmektedir.
Filmdeki bütün patronların erkek olması, kadın emeğinin sömürüldüğünü gösterir.
Kadın işçilerin maruz kaldığı tacizler sadece bu sistemde onların var olmasını
sağlayan tek şeydir. Çünkü erkek hegemonyasında kadın sadece erkeğin ötekisi
olarak vardır. Zeynep’in çalıştığı fabrikada tacize uğraması, sadece bu
sistemde ayakta kalabilmek için sessiz kalmıştır.
Zeynep’in ev sahibi evin kirasını
ödeyemediği için Zeynep’e tahakküm kurar çünkü o üst sınıftan biri olduğu için
güç ondadır ve tahakküm kurma yetkisini vermektedir, zaten erkek olduğu için
üst sınıfta olsa ya da olmasa da cinsiyetinden ötürü zaten tahakküm kuran
tarafta olacaktır. Ataerkil kültürde erkek her zaman önde gelendir. Başından
beri böbreğini satması konusunda baskı kuran ev sahibine karşı direnen Zeynep filmin
sonunda bu baskıya karşı gelmeyip böbreğini satma kararı alır.
Bir kadın geçinebilmek
uğruna film boyunca her türlü zorbalığa eziyete dayanıp film sonunda pes edip
kendinden bir parça vermiştir. Aslına bakacak olursak o fabrikada çalışan bütün
kadınlar aynı problemler olmasa bile birbirlerinin türevi problemler ile karşı
karşıyadırlar. Ataerkil sistemin içinde var olunduğu sürece bütün kadınlar
aslında birer Zeynep’tir.
Altın Portakal Film Festivalinde gösterilen Zerre, İstanbul 12’inci
Uluslararası Bağımsız Film Festivali’nde gösterime girmiş ve ‘En İyi Film’, ‘En
İyi Yönetmen’ ödüllerine layık görülmüştür. Filmin yönetmeni Erdem Tepegöz, ilk
uzun metraj filmidir. Tepegöz, ‘’İzleyiciler,
’Film bizi sorgulamasın’ istiyor. ’Sorgulasa dahi cevaplarımızı alalım’
istiyor. Dizi filmlerde genelde belli bir son var. İzleyici buna alıştırılmış.
Ama ben yapmak istediğim işlerde, sorgulama mekanizmasını çalıştırmak
istiyorum.’’ der. Filmin bazı noktaları seyirciye bırakılmıştır. Mesela ev
sahibi Zeynep’ten sürekli bir şey istemektedir ama ne istediği gösterilmez
filmin sonunda ev sahibinin istediği şeyin Zeynep’in böbreğini satması olduğunu
anlarız. Filmin sonunda aslında böbreğini satması ile film bitmiyor bu hayat
mücadelesi ya da ‘sorun’ böbreğini satması ile son bulmuyor bu hayat mücadelesi
kamera ortadan kaldırıldıktan sonra devam ediyor. Biz film izlemedik biz sadece
2000’ler Türkiye’sindeki yoksullukla beraber hayat mücadelesi veren bir kadını
izledik, ataerkil kültürün gerçeği olan bir karakteri izledik.
Teknik açıdan bakacak olursak; kameranın Zeynep’i
yalnız bırakmaması, Zeynep’in dünyasına girmemizi sağlar ve karanlık dünyasına
adım atarız. Zerre’nin bir karakter
üzerinden ilerleyen öyküsel bir yapısı vardır bu yüzden sürükleyicidir. Film
izleyicinin aklında sürekli devam etmesi için aslında bir son yoktur. Türk
sinemasının ihtiyacını karşılayan bu film Erdem Tepegöz’ün ilk filmi olmasına
rağmen kendisinin değinmek istediği her alana işaret ettiğini filmde
görmekteyiz.
Yorumlar
Yorum Gönder