Feminist Kuram
Disney Prenseslerinden Merida karakterinin eleştirel feminist çözümlemesi
Feminist kuram bağlamında Disney Prenseslerinin feminizme göre geliştiği gözükse de aslında toplumsal rolleri tekrar ürettiğini ya da güçlü kadın imajının zorla atfedildiğini görmekteyiz. Disney prenseslerinden Merida karakterinin prenseslik kavramını yıktığını bir kadının başka bir kadınla mücadelesinin ele alındığı bu animasyon filminde (Brave) türkçe dublajı ve orijinal hali arasında bazı farklılıklar vardır. Orijinalinde karakter ezberlenenleri yıkmış olsa da Türkçe dublajında bizler için tekrar bir toplumsal cinsiyet rollerinin üretimi görülmektedir. Radikal feminizm açısından bu konuyu ele alarak çıkarılan sonuç şudur; Simone De Beauvoir’un dediği gibi ‘Kadın doğulmaz, kadın olunur.’ Kadınlık kavramının ne olduğu üzerinde durulan bu makale toplumsal cinsiyet rollerine uygun bir aileden ya da krallıktan toplumsal cinsiyet rollerine uymayan bir prensesin mücadelesi ele alınacaktır.
Disney prensesleri dönemlere göre değişim ve dönüşüme uğramıştır. Bu değişim ve dönüşümler feminizm açısından geçersizdir çünkü var olanı tekrar üretmekten ileriye gidememiştirler. Feminist gözüken prenseslerin içeriğine bakıldığı zaman feminist olmadığını ataerkil düzenekte devam ettiği gözükmektedir. Radikal feminizm, ataerkilliğin sadece siyaset, ekonomi ve kamusal hayatta değil, bütün sosyal ve kişisel varlık alanlarında hüküm sürdüğünü iddia eder. Brave animasyon filmi cinsiyet ayrımcılığını ele almışken aslında bu cinsiyet ayrımcılığını yeniden üretmiştir. Karakterlerin hepsi toplumsal cinsiyet rollerine uygun olup çok güzel işlenmiştir aralarından sadece Merida’nın bu roller dışında olması izleyicilere aslında farkı ortaya koymuştur ama olayların işlenişi ve dil sadece rolleri tekrar üretir. Feminizm görüşüne uygun olmayan prenseslik kavramını Merida karakteri ile yıkılmıştır. Karakter tiplemelerinde ezberlenenin dışarı çıkmaması farkını ortaya koymuştur. Bireylerin dogmatik bir şekilde yetiştiği toplumsal cinsiyet rollerinin aslında dogmatik olmadığı Merida’nın diğerlerinden farklı oluşu ile vurgulanmıştır. Merida ile Kraliçe Elenor arasındaki fark buradan başlıyor Elenor’un toplumsal cinsiyet rollerine bağlı olmasının sebebi bu kültür ile büyümüş olmasıdır. Merida bu kültürle yetişmiştir ve annesinden baskı görmüştür fakat onun özgürlüğü (bireyin özgürlüğü) toplumsal cinsiyet rollerini yok sayar. Birey özgürdür, toplumsal cinsiyet rolleri bireyin özgürlüğünü kısıtlamaktadır. Kraliçe Elenor, güçlü kadın imajının otoriter olması ya da mevki sahibi olması ile ilgili olduğunu gösterir. Kraliçe Elenor’u toplumsal cinsiyet rollerine uygun ve Merida’yı toplumsal cinsiyet rolleri dışında ele aldığımızda iki karakterinin asıl problemlerinin bu olduğunu görürüz. Bakirelik kavramının ortaya koymaları bizim kültürümüz ile ilgilidir. Bizim kültürümüzde evlilik ve evlenecek kadının bakire olması önemli bir konumdur. Ataerkil toplumlarda bu düzen böyle olduğu için Brave filminin Türkçe dublajı bizim kültürümüze göre uyarlanmıştır. Prenseslik kavramının üzerinde bu kadar durulması izleyiciyi ikiye bölmektedir, prenses nasıl olunur; Kraliçe Elenor’un dediği gibi mi? yoksa Merida’nın dediği gibi mi? Merida’nın başına gelenlerden sonra toplumsal rollerin dışında hareket etmenin kötü olduğu, anneye karşı gelindiği zaman başımıza bir şeyler geleceği mesajı vardır.
Toplumsal cinsiyet kavramı ve Feminizm
Feminizm konu bakımından ilk olarak bir seksolog tarafından 1950’lerde karşımıza çıkması ile birlikte aslında tam olarak sözcük olarak karşımıza 1970’lerde çıkmıştır. Biyolojik cinsiyet ve toplumsal rol olarak ayrılan cinsiyet kavramı arasındaki farklılıklar feminist teorinin temelini hazırlarken her zaman ve her yerde herkesin özgürlüğünü ve eşit olmasını savunan feminizm kavramı, eleştirel bir düşünce ve kelime olarak ilk kez 18. Yüzyılın sonunda görülür. Tarihsel olarak baktığımızda aydınlanma sonrasında çıkan birkaç kavramlardan biridir. Feminizm kavramı ataerkil toplumlarda kadınların özgürlüğü için yaptığı hareketlerin 1960’lardan günümüze kadar sürmesi ilgili sorunların devam etmesinden kaynaklanır. Günümüze geldikçe feminist dalgalar ve akımlar olarak kendi içinde ilerlemektedir. Feminizm hiçbir zaman ayrımcılıktan bahsetmez.
Toplumsal cinsiyet rolleri, toplumsal sorumluluklarımız bizi kadın ya da erkek yapar. Evi temizlemek bir kadının işidir ama musluğu tamir etmek bir erkeğin işidir gibi. Bizler bu şekilde sürekli yeniden üretiliriz. Bunu dil ile yaparız doğal olarak dili de biz üretiriz. Toplumsal cinsiyet aslında senin toplumda kendini nasıl gördüğündür. Kişinin sosyal ya da psikolojik cinsiyetini tanımlar. Biyolojik anlamda iki cinsiyet vardır; kadınlık, erkeklik. Bireylerin toplum içinde ele aldıkları cinsiyeteler farklı olabilir buna da toplumsal cinsiyet denir. Toplumsal cinsiyet rolleri toplumun biyolojik cinsiyetini bireye dayatması sonucu oluşur. Cinsiyeti inşa eden ötekisidir. Patriarkal toplumlarda, kamusal alanlarda erkeklerin fazla oluşu ya da kamusal alana sahip oluşu ötekisi olan kadını yeniden üretir. Çünkü kadının istediği özgürlüğü ona geri verme söylemi ile ona verdiği roller ile erkek egemenliğini yeniden üretir.
Radikal feminizm, kadın erkek arasındaki eşitsizliğin cinsiyete bağlı olduğunu ve kadınlar üzerinde kurulan erkek tahakkümünü eleştirirler. 2. dalga feminizm ile ortaya çıkar. Ataerkilliğin kamusal alan gibi hayatlarda değil sosyal ve kişisel alanda da hüküm sürdüğünü iddia eder. Eril bakış onların temelidir. Bedenin metalaşması üzerinde dururlar. Cinsiyete bağlı sınıfsal bir dengesizliğin üzerine konuşurlar. Butller’ın ‘’Cinsiyet diye bir şey yoktur’’ sözü ile bu düşünceleri yer edinmeye başlamıştır. Simone De Beauvoir’un ‘’Kadın doğulmaz, kadın olunur.’’ sözü onların bütün problemlerinin özetidir aslında. Çünkü beden üzerinde duran radikal feministler biyolojik olarak kadın ya da erkek vardır fakat toplumsal cinsiyet rollerinin atfettiği şeyleri kadınlık ve erkeklik olarak ayırılamaz. Çünkü birey psikolojik olarak ya da sosyal olarak kendini o cinsiyete ait hissetmeyebilir (Queer bireyler) ya da ‘olması gerekeni', ‘yapılması gerekeni' yapmayabilirler.
Makalede incelenecek film radikal feminizm üzerinden eleştirilecektir. Tarihsel açıdan bu dönemlere bakıldığı zaman seçilen konu Disney Prensesleri ve Prenses Merida bu akım ile gelişip dönüşümünü incelenecektir.
Walt Disney Productions, dünyanın çok ünlü film yapımcılarından biridir. Birçok animasyon filmi ile tanınmıştır. Prensesleri masallardan gösteri dünyasına aktarıp günümüze yaklaşıldığında, medya araçları geliştikçe kendi prenseslerini yaratan Walt Disney Productions’u tarihsel açıdan bakıp prenseslerin dönemlerine göre nasıl özelliklerinin olduklarını feminizm üzerinden incelenecektir.
Toplumsal cinsiyet bağlamında prensesler
Klasik dönem zamanında; Pamuk prenses (1937), Sindirella (1950), Uyuyan güzel (1956). Klasik dönem perdesinde seyirciye aktarılması gereken roller sunulmuştur. Genç seyircinin zevkleri ve ihtiyaçlarına dair ilk prensesler karşımıza çıkmıştır. Bu prensesler kadını ev içi ile özdeşleştirir. O zamanlarda toplumda kadının yeri kamusal alan değil özel alan olduğu için bu prenseslerde olduğu gibi ev işleri ile ilgilenilir. Bir zorluk karşısında prensler onların kurtarıcılarıdır. Mutlaka evlenilmeli ve evlilik ile sonsuz mutluluğa gidildiği görülmektedir. Bir kadın bir prens ile evlendiği zaman prenses unvanını alabilir. Tıpkı o dönemlerde bir kadının bir birey sayılabilmesi için bir erkeğe ihtiyaç duyabilmesi gibi. Prensesler ekranda pasif kadın rollerinde olup izleyicilere bu pasifliği aktarıp o dönemki kadınlarında günlük yaşamda pasif olmalarını göz önünde bulundurmalıyız. Radikal feministlerin tam olarak eleştirdiği nokta budur. Sistemin ataerkil olması, kadınlar bu sistemden hak istemek yerine ataerkil sistemi reddeder.
Geçiş dönemi; Ariel (1989), Bella (1991), Yasemin (1992), Pocahantas (1995), Mulan (1998). Disney bu seferde perdede çeşitlendirilmiş kadınları bize sunar. Farklı ırklardan, ezberlenen prenses temasının dışına çıkan kadınları görürüz, cesur olarak ‘farklı’ olarak gösterilse de prensesin hikâyenin temeline bakıldığında bir erkeğin hikayesinin anlatıldığı dikkatimizi çekmektedir. Hikayenin içine aile katılır, toplumsal rolleri prenses üzerinden tekrar üretmeseler bile aile üzerinden üretirler. Balo elbiselerinden çıkan prensesler izleyicinin klasik dönemde benimsediği güzellik algısı birazcıkta olsa sarsılmıştır. Radikal feminizmciler bedenin metalaşması konusunu ele almıştır. Güzellik algısının sarsılması bazı prensesleri daha çekici (meta) yaparken bazıları ise sıradan, farklı, çirkin gibi kalıplara oturtulmuştur ve ötekileştirilmiştir.
Postmodern dönem; Kida (2001), Tiana (2009), Rapunzel (2010), Merida (2012), Anna (2013), Elsa (2013), Moana (2016). Postmodern dönemde aydınlanma ile birlikte özgürlükleri için ilk adımlarını atan kadınlar, Disney prenseslerinde tamamen özgürlüklerini kazanmış olarak görülmektedir. Özel alandan çıkan kadınlar artık kamusal alana geçmiştir. Prensesler kendi işlerini kurmuştur. Bir erkeğe ihtiyaç duymayan kadınlar disneyin prenseslerinde evliliğe karşı olan kadınlardır. Feminizmin ortaya çıkması ile mücadele eden feministler gibi prenses hikayelerimizde de bir mücadele hakimdir. Iki dönem boyunca prenslerimiz prenseslerimiz kadar önem taşımasada artık postmodern dönemde prenslerimizde prenseslerimiz kadar önemlidir. Hikayede prens olmasa bile yan erkrek karakterler aynı önemi taşımaktadır. Radikal feminizimciler cinsiyete bağlı sınıfsal bir dengesizlik olduğunu öne sürmüşlerdir. Postmodern dönemin prenseslerinde bu dengesizlik ele alınmıştır. Birçok prensesin evlendiği erkekler prens değildir.
Disney prensesleri günümüze kadar bir takım değişim dönüşüm yaşamıştır. Fakat bazı prenses filmlerinde bizlere iki seçenek sunmaktadır.
Toplumsal cinsiyet rollerini tekrar üretmek (Ne kadar iyi gösterirse göstersin hikayesini içerik bakımından toplumsal cinsiyet rollerini tekrar üreten hikayeler mevcuttur.)
Güçlü olmaya zorlamak (Bir prensesin hikayesi gereği güçlü olmaya zorlanması. Aslında çok pasif bir karakterdir fakat başına gelen olaylar sonucu güçlü olmak zorunda kalmıştır.)
Bu prensesler arasında farklı olan Prenses Merida’dır. Hikayesi, dış görünüşü diğerlerinden farklıdır. Bu yüzden Merida hem karakter olarak hem de ‘Brave’ animasyon filmi olarak ele alınacaktır.
Brave türkçe anlamıyla Cesur animasyon filmi Merida adlı prensesin hikayesini anlatan bir filmdir. Eski iskoç krallığında geçen hikâye Merida Kral Fergus ve Kraliçe Elenor’un ilk doğan çocuğudur. Kralın kızı olduğundan dolayı prenses olan Merida aynı zamanda çok yetenekli bir okçudur. Bildiğimiz prenseslik geleneklerinden sıyrılmış kendi yolunu kendi çizmek isteyen bir prensestir. Ta ki başlarına gelen laneti çözmeye çalışana kadar. Filmin içinde çokça cinsiyet ayrımcılığı bulunmaktadır ve tema olarak anne kız ilişkisini işlenmektedir.
Brave (Cesur) animasyon filminde Merida karakterinin feminist kuram bağlamında çözümlemesi
Karakterler
Kraliçe Elenor: Bütün krallığı bir arada tutan kraldan daha çok sözü geçen otoriter bir karakter. Otoriter olması kralı pasif gösterip kendisinin ötekisi konumuna koyar. Merida’ya uyguladığı baskının aynı zamanda kendiside yaşamış olması, kızı için tek istediği mutluluğu ve bu mutluluğun kendisi gibi toplumsal rollere uyması ile ilgili olduğunu düşünen bir anne. Toplumsal cinsiyet rollerine bağlı anne, kızının nasıl biri olması ile ilgili planları vardır. Bu kültür ile büyümüş Elenor aslında o da istemediği biri ile evlendirilmiş ve karşı koymamıştır.
Merida: Asırlık gelneğe karşı çıkarak kendi kararlarını alan ve bu kararler doğrultusunda hareket eden bir karakter. Kalesinde oturup diğer prensesler ne yapıyorsa aynısını yapan prensini bekleyen bir prenses asla değil. Prensesin evlilik gibi bir derdi yoktur. Hal ve hareketlerinden, giyiminden ve konuşmasından eleştiri alır çünkü toplumsal roller dışındadır bu da onu ataerkil bir toplumda öteki yapar. Annesinin otoritesi altında kontrol edilmektedir. Rahat kıyafetler giyer, at sürer, ok atar ve savaşmaktan kaçınmaz. Annesinin nasıl bir prenses olması gerektiği konusunda baskılarından, toplumsal rollerden bunalmış bir karakter.
Kral Fergus: Maço, düşüncesiz, nerede ne konuşacağını bilmeyen kraliçenin otoritesinin altında duran ve onun desteği ile hareket eden bir karakter. Filmdeki ataerkil sistemi yansıtan bir karakterdir. Kızını evlilik konusunda baskılamayan bir baba olarak anne ne derse sesini çıkartmadan onaylar çünkü annenin ötekisidir. Kızının ok üzerindeki yeteneğini fark edip onu eğitip ilk ok ve yayını hediye almıştır.
Hammish, Hubert, Harrish (Üçüzler): Meridanın üçüz erkek kardeşleridir. Yaramaz çocuk tasvirinde bulunuyor. Tatlı yemeği çok severler ablaları ile anlaşmaları çıkar doğrultusunda. Babalarının sözlerini dinlemeyip annelerinin sözlerinden çıkmayan üçüzler aynı zamanda annenin otoroitesini dahada güçlendirirler.
Maudie: Saray hizmetlisi orta yaşlı bir kadındır. Diğer saray hizmetlileride kadındır. Kral ve kraliçe her işinde onu çağırır genelde üçüzler ile uğraşır.
Cadı: Bilinen masallardaki ve uyarlanmış animasyon filmlerde görünen cadı tiplemesidir. Yaşlı, dişleri dökülmüş, büyük burunludur. Cadı, Merida ile ilk karşılaştığında cadı olduğunu gizleyip oymacı olduğunu söylemiştir. Merida’nın para teklifi sonucu cadı olduğunu kabul etmiştir ve Merida’yı yanlış büyü vererek kandırmıştır. Kurnaz, deli, unutkan olarak bilinen cadı rolündedir.
Mordu: Aslında bir efsanedir. Dört prensten en büyüğüdür ve cadının oyununa gelip ayıya dönüşerek bir ayı efsanesi olmuştur. Kral Fergus’un çok eskiden bir savaş sonucu ayağını yemiştir. Bu yüzden kralın baş düşmanıdır.
Lordlar ve oğulları: Kral Fergus’un bir alt rütbesinde olan lordlar, her biri ayrı kabiledendir ve ilk doğan oğullar Kraliçe Elenor’un sözü üzerine prensesle evlenmeye layıktır. Bunlar filmde; Lord Dingwall ve oğlu Genç Dingwall, Lord MacGruffin ve oğlu Genç MacGruffin, Lord Macintosh ve oğlu Genç Macintosh’tur. Her bir ilk doğan oğlunun tipik bir özelliği vardır. Genç Dingwall, beceriksizdir. Genç MacGruffin, peltektir kimse dediğini anlamaz ve korkaktır. Genç Macintosh, kasabasındaki kızlar ona hayrandır, çevresince yakışıklı ve kaslıdır.
Angus: Merida’nın atıdır aynı zamanda Merida ona en yakın arkadaşı gibi davranır.
Merida küçük bir kız çocuğuyken doğum gününü ailecek ormanda piknik yaparak kutlamaktadırlar. Kral (baba) yayını yemek masasına koyar kraliçe buna karşı çıkar. Kurallara göre silahlar yemek masasına konulmaması gerekir. Kral kızına doğum günü hediyesi olarak yay alır, kraliçe ise bu durumu doğru bulmaz kızının bir ‘leydi’ olduğunu söyler. Kral kraliçenin poposuna vurarak kraliçenin dediğini umursamaz.
Burada bizlere kurallara uyan bir kraliçe ve tam tersi olan kurallara uymayan kral figürü gösterilir. Ataerkil bir aile yapısında babanın sözü geçer, burada tam tersidir annenin sözü geçerlidir fakat bu feminizm açısından doğru kabul edilmez. Bir leydi’nin asla silahı olamaz çünkü bir silaha sahip olmak erkeklere özgü bir şeydir. Kraliçenin silahı olmadığı gibi prensesinde silahı olmamalı. Toplumsal cinsiyet rolleri onlara bunu gösterir.
Küçük Merida ormanda mavi peri ışıkları görür. Babası ona inanmaz annesi ise bunun uğursuzluk getirdiğini söyler. Bir ayı saldırısına uğrarlar, kraliçe küçük Merida’yı alıp ata binerek kaleye geri döner kral ve askerleri ayı ile savaşır ve kralın ayağını ayı yer. Karşılaştıkları ayı Mordu’dur ve kral intikam alacağı günü bekler.
Kralın askerleri tabiki erkektir ve oradaki kadınlar sadece Merida ve kraliçedir. Çünkü ataerkil bir toplumda yaşamaktadırlar, askerlik erkek işidir.
Aradan yıllar geçer ve Merida genç bir kız olur. Üçüzler doğar Merida onlardan ‘şeytanlar’ diye bahseder. Üçüzler Maudie’den sürekli tatlı çalar ve asla yakalanmazlar fakat Merida elma yerken halka konuşma yapacağı zaman yakalanır ve annesi oflayarak tepki verir. Çünkü Merida toplumsal atfedilen normların dışında hareket yapmaktadır. Merida prensesliğin nasıl bir şey olduğundan izleyicilere bahseder bir gün annesi gibi olması gerektiğinden annesinin onun hayatına sürekli müdahalede bulunduğunu anlatır. Merida dili ile bundan bahsetsede asla böyle biri değildir ve böyle biri olmak istemez.
Bundan sonra karşımıza annesinin Merida’yı eğittiği sahneler çıkar. Merida’nın her hareketinde bir yanlışlık vardır ve anne her seferinde bir kural söyler.
‘Prenses dediğin kıkırdamaz.’, ‘Prenses ağzını tıka basa doldurmaz.’,‘Erken kalkar.’, ‘Şefkatlidir, sabırlı, dikkatli, temiz.’, ‘Bir prensesin her zaman istediği şey; kusursuzluktur.’
Annesinin söylediği bu kurallar aslında birer toplumsal cinsiyet bağlamında birer roldür.
Kraliçenin kendisi de bu kurallara uyarak büyüdüğü için kızına da aynılarını yaptırmaktadır. Böylece toplumsal cinsiyet rollerinin aileden kuşaktan kuşağa aktarıldığını kolayca görüyoruz.
Merida hikayesin bizlere anlatmaya devam ederken prenses olmadığı günlerinde olduğunu söylüyor. O günlerde ok atmaya atıyla ormana gidiyor, dağa tırmanıyor. Günün sonunda akşam yemeği için eve dönüyor ve yayını masaya bırakıyor. Kraliçe ‘’Merida bir prenses silahını hiçbir şekilde masaya koymaz’’ der, Merida itiraz etmeye kalkışsa da kraliçe cümlesine devam eder ‘’Bir prensesin yayı olmamalı’’ der. Kral ‘’Bir prenses olsun ya da olmasın savaşmayı öğrenmeli’’ diyor. Rolleri benimseyen anne kızına her seferinde bunları aşılamaya çalışmaktadır, baba rol dışında gözüksede kızının yeteneğinin farkında olduğu için bu şekilde kızını savunmaktadır ama aslında kendisinin oldukça eril bir dili vardır.
Üç mektup gelir. Lordların oğulları prensesle evlenme tekliflerini kabul etmişler bunun cevabı için mektup yollamışlar. Kraliçe, prensese ‘’Babanın seninle konuşacakları var’’ der. Kral şaşırır konuşmaya çalışır fakat kraliçe kralın sözünü keserek olayı anlatır. Bu olay karşısında prenses sinirlenir ve söylenmeye başlar ‘’Bir prenses hep söyleneni yapmak zorunda’’ der. Kraliçe ‘’Bir prenses hiçbir zaman sesini yükseltemez.’’ diye karşılık verir. Bu Merida için bardağı taşıran son damla olur. Kraliçe prensesin ne düşündüğünü ne söylediğini umursamadan ‘’Sen hayatın boyunca buna hazırlandın’’ der. Prenses ‘’Bir prensle evlenmek için mi? Sen beni buna hazırladın, ben kendimi değil!’’ diyerek karşı çıkar ve yemeği terk eder. Annesinin sözünü dinlemeyince annesi babasına işaret eder ve babası konuşmak için seslenir fakat üçüzlerin oyununa gelir ayağa takılıp düşer.
Burada otokontrolün annede olduğunu babanın sözünü kesmesinden anlayabiliriz. Anne kızının peşinden babasını yollar, babadan güç alır ve kızın babayı dinleyeceğinden emindir. Annenin kendisi gibi kızını yetiştirip evlendirme çabası aynı zamanda toplumsal cinsiyet rollerini tekrar üretme çabasıdır. Ataerkil bir toplumda oldukları için evlilik gibi bir kararının babaya ait olduğu için anne ‘’Babanın seninle konuşacakları var’ diyor.
Merida’nın peşinden annesi gider. Merida kılıcı ile oynamaktadır. Anne mordu efsanesini anlatır ve bir ders çıkarması gerektiğini söyler. (Efsane; bir kralın dört oğlu varmış taht kavgası yapıyorlarmış en büyük oğulları cadı bulmuş ve on erkeğin gücünü istemiş cadıdan cadıda onu bir ayıya dönüştürmüş. Mordu ayıya dönüşünce bütün krallığı yok etmiş ve benliğini unutarak gerçek vahşi bir ayıya dönüşmüş.) ‘’Kaderine boyun eğmelisin.’’ der kraliçe, Merida haksızlık olduğunu düşünür. ‘’Evlilik işte dünyanın sonu değil.’’ der kraliçe. Anne evliliğin bir kader olduğunu düşünür. Kraliçe için önemli olan kızının kiminle nerede nasıl biriyle evleneceği değil ya da kızının duyguları, düşünceleri umurunda değil. Önemli olan kızının tıpkı kendisinde olduğu gibi toplumsal cinsiyet rollerini yerine getirmesi.
Kral ve Kraliçe Merida hakkında konuşurlar. Kraliçe Merida’yı bunun için yetiştirdiğini onlardan ne istediğini düşünür, Merida ise evlilik işinin iptalini ister ucunda ölümün olmadığını dünüşünür. Anne bir bakıma Merida’ya hak verir haksızlık olduğu konusunda çünkü kendisi de aynı yaşlardayken aynısını düşünmüştü. Bu yüzden kızına da aynı yaptırımı uyguluyor. Anne kendi kimliklerimizden kaçamayız der, Merida bunun hayatını bitireceğini düşünür özgürlüğünü ister. Anne ise özgürlüğünün bedeli evlenmek olduğunu düşünür. Merida bunları annesini üzmek için yapmadığını söyler anne ise bunu kızının iyiliği için olduğunu düşünür.
Annesinin rollere uygun olması ve etrafındaki herkesin bu şekilde olup bir tek Merida’nın rol dışı olması ataerkil bir toplumda olmalarından kaynaklanır. Böylece meridanın farklı olması aralarınsda onu öteki yapar. Ataerkil toplumun dışında hareket ettiği için Merida bu tarz problemler yaşarlar. Anne, Merida gibi ataerkil toplum dışında düşünüp hareket etseydi kızına bu baskıyı uygulamayacaktı. Annenin bildiği tek şey bu rollere uyum sağlanması ve evlilik ile düzenin devam etmesi. Merida annesi gibi düşünse, evlense ve çocuğu olsa aynı düzen devam edecekti.
Damat adayları gelir. Kraliçe prensesi hazırlar. Korse giydirir, saçlarını tarar ve örter. Kımıldayamadığı dar bir elbise giydirir. Kızı için çok heyecanlanır, duygulanır. Kraliyet karşısına çıkan aile yerlerini alır. ‘’Sadece gülümsemeyi unutma’’ der kraliçe prensese. Lordlar kaleye girmek üzereyken kraliçenin herkesi yönettiğini görürüz. Üçüzler hareket halindeyken kraliçe onlara bir şey söylemeyip prensesin dik oturması için onu uyarır. Kralın kıyafetini düzenler. Kızını dış görünüş olarak ‘arzu edilen’ konumuna getirir.
Kraliçenin yönetiminde olan herkes onun ne kadar otoriter olduğunu, toplumsal normlara uygun davrandığı bir kez daha vurgulanmıştır.
Lordlar, oğulları ve askerleri gelir. Kral onlara hoş geldin demek ister ama nasıl konuşma yapacağını bilemez ve kraliçe devreye girerek kralın konuşmasını tamamlar. Bu sahnede kadınlar olarak sadece Merida ve Kraliçe Elenor vardır. Lordların yanında eşleri yoktur ve ordularındaki herkes erkektir. Aynı zamanda evlilik ebeveynlerin kararında olan bir kurumdur. Toplumsal cinsiyet rollerinin atfedildiği bir aile yapısında babanın kararında olan evlilik burada da tabiki bu şekilde uygulanmış ve lordların eşleri gelmemiştir.
Gelen damat adaylarının arasında kavga çıkar ve sebebi ise güçlerini yarıştırmaları çünkü kraliçe güçlü olan, prensesle evlenme hakkına sahiptir gerekçesini ortaya sürer. Bu kavga karşısında kral sadece izler güler ve eğlenir. Merida ve kraliçe sessizdir, kraliçenin bir bakışından sonra kral kavgaya son vermeye çalışır fakat üçüzler yine ortalığı karıştırır ve bu sefer kralda kavgaya dahil olur. Kraliçe bu olanlara dayanamaz ve korkusuz bir şekilde kavganın ortasına girer ve önüne çıkan kavga eden her erkek kavga etmeyi bırakarak saygıyla kraliçe karşısında eğilerek ona yol verir.
Kraliçe korkusuzdur çünkü sahip olduğu otorite sayesinde bir erkekten sınıfsal olarak daha güçlüdür. Erkekler kraliçeye karşı saygılarından ve korkularından eğilir. Çünkü kraliçe onlar için dokunulmazdır. Radikal feminizmin eleştirdiği cinsiyete bağlı sınıfsal dengesizlik konusu tam olarak budur.
Kraliçe kralın ve lordların yanına gider kavga durur hepsinin kulağını çekerek tahtın önüne getirir. Kraliçenin dört erkeğe yetecek gücü vardır. Bir erkekten üstün değil dört kraldan üstündür doğal olarak o herkesten üstün konumuna gelir. Bir kadının gücü dört adamın gücü ile eş değer. Kraliçenin erkek gücü karşısında dimdik durması bizlerin sadece gözünü boyar çünkü kralda güçlü gözükmek için üç lordu ezer.
Kraliçe ondan özür dileyen kralı yok sayar bakışları ile konuşur ve derki ‘’Krallıkların ilk doğan prensleri sadece aday olacak ve Prensesin seçtiği bir dalda yeteneklerini sergileyecek.’’ Prenses yetenekli olduğu konuyu okçuluğu seçer çünkü sistematik olarak haklı çıkacağı bir planı vardır.
Bu sırada erkeklerin hepsi hazırlık yaparken kadınların sadece mutfak işleriyle ve dans işleriyle ilgilendiğini görürüz. Çünkü işlerin bile artık bir rolü vardır. Dans etmek yemek yapmak gibi şeyler kadınlara özgüdür bunu bize söyleyen toplumsal cinsiyet rolleridir.
Kral konuşmasını yaparken yine eksik konuşur ve kraliçe onun cümlelerini tamamlar. Okçuluk yarışması başlar. İlk aday Lord Macguffin’in oğlu Genç Macguffin’dir. Korkak bir karakter olduğu için korkarak okunu atar ve hedefi tutturamaz. Kral ve prenses dalga geçer. İkinci aday Lord Macintosh’un oğlu Genç Macintosh’tur. Halkının kızları onun sırası gelince çığlık atar Genç Macintosh saçlarını savurur. Atış yapar fakat hedefi tam tutturamadığı için isyan eder. Üçüncü aday Lord Dingwall’ın oğlu Genç Dingwall’dır. Okunu amaya çalışırken bütün okları düşürür nişan alırken çok bekler kral bu duruma dayanamaz ve bağırır korku ile atış yapar ve tam on ikide vurur, kazanan o’dur.
Erkeklerin bir kadın için yarışa girmesi yanlıştır. Lord oğlu olması prensesle eş değer değil prensesin istediği konuda yetenekli olması lord oğlunu prensesle eş değer yapar. Prensesin duygularını düşüncelerini önemsemeyen lord oğulları birbirleri ile yarış içerisindedir. Bu aynı zamanda kendi düşüncelerini de hiçe sayar çünkü onlar için önemli olan bir prensesle eş değerde olmak. Sınıfsal dengesizliği kedilerince ortadan kaldırma çabasıdır. Aslında bu şekilde kadın erkek eşitliğini ortadan kaldırırlar ve cinsiyete bağlı olan sınıfsal dengesizliği yeniden üretmiş olurlar.
Merida dayanamz ve kendi adına ok atmak için sahaya çıkar. Kendi adına konuşma yapar ‘’Ben ilk doğanım ve kendim için ok atacağım’’ der kendini kendisi temsil etmek ister bir erkeğin temsili olmak istemez. Merida kendi adına herkesin önünde ilk kararını alır ve kendi adına cesurca bir karar alır. Lordlar şaşkınlıkla kraliçeye bakar çünkü prensesin ne dediği ya da ne yaptığı önemli değildir. Prensesin sorumluluğu kraliçede olduğu için kraliçeye bakarlar.
Merida ok atmaya çalışırken elbisesi onu zorlar ve gerinir elbise yırtılır. Herkes şaşkınlıkla meridayı izler elbisesinin yırtılması merida için önemli değildir önemli olan ona aday olan erkeklerdan daha iyi olduğudur. Ama onu izleyenler elbisenin yırtılmasına dikkat ederler.
Kraliçe ‘’Ne yapıyorsun?’’ der. Merida ilk adayın yerine ok atar hedefi tutturur. Annesi ‘’Merida kes şunu.’’ der ve Merida’nın yanına gitmeye çalışır, Merida ikinci aday yerine ok atar. Annesi ‘’Sakın bir daha atayım deme.’’ der, Merida nişan alır, annesi ‘’Merida bunu yapmanı yasaklıyorum.’’ der ve Merida oku atar. Annesi Merida’nın ok atmasını yasaklar Merida kural dışı hareket etmiştir. Onu en sevdiği şeyi elinden alarak cezalandırmaya çalışır fakat Merida bunu önemsemez çünkü üçüncü adayın yerine attığı ok üçüncü adayın okunu deşip geçmiştir bu şekilde annesine sert bir tepki verdiğini düşür. Oku attıktan sonra anne ile burun buruna gelir birbirlerine öfkeyle solurlar.
Merida’yı odasına sokan annesi ‘’Yetti artık burnuma kadar getirdin de aştın kız.’’ der. Merida karşı çıkmaya çalışır fakat anne sözünü keser ve derki ‘’Onları küçük düşürdün, beni küçük düşürdün.’’ der. Toplumsal rollerin dışında hareket etmek anne için küçük düşürme eylemidir. Merida ‘’Kuralları takip ettim.’’ der, anne ‘’Ne yaptığının farkında değilsin.’’ der. Merida ‘’Şu kadar bile umurunda değil.’’ der, anne ‘’Bu iş düzelmezse sonu savaş ve yangın olur.’’ der. Adeleti sağlayan prensesin lordlardan birinin oğlu ile evlenmesi mi? Merida annesine onu dinlemesini ister annenin savunması ise ‘’Ben kraliçeyim sen beni dinleyeceksin’’ olur. Anne gücün onda olduğunun farkında bu güç sadece erkeklere karşı değil bir kadına karşıda kullanıyor. Otoritesi ile herkese her şey yaptırabilir, söz geçirebilir çünkü o kraliçe. Merida haksızlık olduğunu düşünür annesi de şaşırır ‘’Haksızlık mı?’’ der, Merida ‘’Ne istediğim umurunda değil tek istediğin şu evlilik bir kez olsun ne istediğimi sordun mu hayır ortalarda dolaşıp şunu yapma bunu yap diyorsun senin gibi olmamı sağlamak için var ya asla senin gibi olmayacağım.’’ der. Anne onun bu davranışlarını çocukça bulur. Annesi bu rol ile büyümüştür ve tabikide bu rolü kızına aşılamak ile yükümlüdür. Rol dışında kaldığı zaman kızının söyledikleri önemsizdir ve çocukçadır. Anne Merida’yı öteki yapar. Merida bu rollerin dışında kalmaktan memnundur ve annesinin aslında onu bu şekilde kabul etmesini ister.
Merida annesine ‘’Sen bir canavarsın başka bir şey değil asla senin gibi olmam.’’ der. Bu sırada elinde kılıçla duvar halısında annesi ile arasına bastırmaktadır, anne ise ‘’Hayır kes şunu.’’ der. Merida ‘’Senin gibi olacağıma ölürüm daha iyi.’’ der ve annesi ile kendisi arasını kılıç ile keser. Anne şaşkındır sinirle Merida’nın elindeki kılıcı alır ve yere fırlatır boynunda asılı olan yayı alır ve şömineye atar ‘’Sen prensessin ve öyle davranmanı bekliyorum.’’ der. Merida ağlayarak odadan çıkar ve anne arkasından şöminede yanmakta olan yayı çıkarır, pişman olur ‘’Ne yaptım ben?’’ der ve ağlamaya başlar. Annesinin toplumsal rollere uygun olması ve kızına bunu aşılamaya çalışması onu canavar yapmaz, Merida’nın toplumsal rollere uymaması onu prenses yapamayacağı gibi. Fakat iki karakterde bu konuda anlaşamaz. Annesinin daha önce kızı gibi farklı birini görmemesi (toplumsal rol dışı) kurallara uyması gerektiriyormuş gibi hisseder çünkü toplumsal rol dediğimiz şey zaten bize bu yaptırımı sağlayan şeydir.
Merida atına binmiş hızla krallıktan uzaklaşır ve atı onu yere fırlatır. Daire şeklinde on tane taşın arasına düşer. Merida mavi sihirli peri ışıkları görür ve takip eder. Mavi sihirli ışıklar Merida’yı ormanda bir kulübeye götürür. Yaşlı kadın tahtadan oyma yapar. Etrafındaki her şey tahta oymasından olan oyuncaklardır. ‘’Bir şey beğenirsen seslen bugün her şey yarı fiyatına.’’ der, Merida ‘’Siz kimsiniz?’' der. Yaşlı kadın ‘’Basit bir tahta oymacısı.’’ der, Merida olayları anlamaya çalışır, yaşlı kadını sorgular.
Yaşlı kadının süpürgesi sihirli bir şekilde etrafı süpürür yaşlı kadın tahta oymaları pazarlamaya çalışır Merida olayları idrak eder ve kadının cadı olduğunu anlar kadın cadı olmadığını iddia eder, yaşlı kadının oymaları hep ayı üzerindedir yaşlı kadının kargası konuşup şarkı söylemeye başlar, süpürge ve karga kavga edince Merida ‘’Işıklar beni bu yüzden buraya getirdi.’’ der, yaşlı kadın cadı olmadığını söylemekte ısrarcıdır. Merida kaderinin değişeceğine inanır, yaşlı kadın ‘’Bir şey almayacaksan çık.’’ der. Merida annesi ile ilgili problemlerini anlatmaya çalışırken yaşlı kadın onu kapı dışarı eder. Merida ‘’Dükkanındaki her şeyi alırım.’’ der. Annesinin boynuna taktığı kolyeyi çıkartıp kadına uzatır. Cadı kabul eder ve emin olup olmadığını sorar Merida emindir. Annesini değiştirecek bir büyü ister çünkü kaderinin değişmesini buna bağlar. Yaşlı kadın, Merida ve karga dışarı çıkar, elini şıklatır ve kulübe dükkândan büyü yapılacak bir alana dönüşür. ‘En son bir prens için büyü yaptım der benden on erkeğin gücünü istemiştişti kaderini değiştirecek bir büyü’ der. Merida ‘’Peki prens istediği şeye ulaştı mı?’ der cadı ‘Evet’ der. Cadı büyü yapmaya başlar, büyü bir kek şeklindedir. Merida cadıyı sorgular cadı ona güvenmesini ister cadı Merida’yı yollar fakat büyü ile ilgili bir şeyi söylemeyi unutmuştur. Merida arkasını döner ‘’Bir şey mi dediniz?’’ der fakat ortada ne kulübe vardır ne de cadı on tane daire şeklinde taşın oradadır.
Cadı tiplemesi bizim masallardan ve uyarlamalardan gördüğümüz cadı tiplemesidir. Kurnaz, yaşlı, kısa boylu, büyük burunlu cadı ezberlenen bir tiplemedir.
Kral, lordlar, oğullar ve askerleri şarkı söyleyip ziyafet çekmektedirler. Merida mutfağa gider ve keki annesine servise hazırlar. Annesi gelir ve onu çok merak ettiğini söyler, Merida umutla annesine bakar, annesinin fikrinin değiştiğini düşünür. Anne ‘Lordları şimdilik yatıştırdım.’ der, babasının onları eğlendirmekle meşgul olduğunu söyler.
Ataerkil bir toplumda oldukları için eğlence erkekler içindir. Kraliçenin onlara eşlik etmesi doğru karşılanmaz.
Anne, Merida da ilk dikkat ettiği şey elbisesidir. Anne bir karar almaları gerektiğini söyler. Bu karar hangi erkeği seçecekleri doğrultusunda olduğu için Merida annesinin fikrinin değişmediğini anlayınca keki annesine yedirir. Merida’nın toplumsal rollere bu kadar karşı olmasını ve annenin bunu kabul etmemesi Merida’yı annesine büyülemeye kadar ileri götürmüştür.
Anne kızını alıp lordların yanına gider. Kraliçeden cevap bekleyen lordlar koşarak yanına gider kraliçe konuşurken lordlara karşı geğirir ve lordlar şaşkınlıkla birbirlerine bakar. Kraliçenin geğirmesi büyük ayıptır çünkü zarifliği ile bilinen bir kadın geğiremez. Kral cinsiyet olarak erkek olsa bile erkeklik rolünü kraliçe üstlenmiştir. Herkes Kraliçenin bir cevabına baktığı için lordların tabikide cevap için kraliçenin yanına gitmiştir. Ama kraliçe hasta olduğunu söyleyip odasına gider prenses ile birlikte. Merida bu durumda sürekli annesinin evlilik için düşüncelerini sorar çünkü sihirin bir an önce etki yapıp lordlara olumsuz cevap verip kendi normal hayatına dönmek istemektedir.
Baba ve lordlar ayı sesi duyarlar ve ayı avlamaya giderler. Çünkü anne değişmiştir. Anne bir ayıya dönüşmüştür. Fakat toplumsal cinsiyet rollerinin verdiği dişilik özellikleri gitmemiştir. Toplumsal cinsiyet rollerinin bize ezberlettiği kadın figürü kraliçenin ayı bedeninde de aynen işlemiştir. Kıvrak yürüyüşleri, kraliçe tacını takması, yırtılan elbisesini üstünde tutmaya çalışması... anne değişime uğrasa bile toplumsal cinsiyet rollerine devam etmektedir. Baba krallıkta ayı ararken kraliçe ondan saklanır, Merida da annesini kovalar. Üçüzlerin yaramazlık yaptığını gören kraliçe ayı formundayken bile onlar üzerinde otorite kurup dağıttığı dağınıklıkları toplatmasını sağlamıştır. Merida son çare olarak kardeşlerine gerçeği anlatır ve onlardan yardım ister.
Maudie ayıyı görünce korkup kaçar krala sarayda ayı olduğunu söyler. Kral ve diğerleri ayının peşinden gider. Maudie toplumsal cinsiyet rollerinde bir kadın olduğu için erkek gücünün arkasına saklanır.
Üçüzler bir ordu erkeği sarayın çatısına kitler ve annelerinin kaçmasına yardımcı olur. Sihirli keki bulup yerler. Erkekler çatıdan inmek için iç çamaşırlarını birbirine bağlayarak aşağı inerler. Belden aşağıları çıplak bir şekilde rahatlıkla saraya girerler. Çünkü gizleyecek bir şeyleri yoktur.
Merida annesi ile cadının kulübesine gider cadı orada değildir. Cadının prensese mesajı vardır. Büyü ikinci gün doğumuna kadar kalıcı olacaktır. İkinci mesajı ise; kader değişsin, bakıver içine gururla yok ettiğin bağı yenile. Merida annesine yağmurdan korunmak için barınak yapar.
Düşünceleriyle çocukluğuna giden Merida annesi halı işlemektedir, kendisi yanında tahta atı ile oynamaktadır. Ataerkil toplumda kadının rolü hep evdedir, çocuğunun başındadır.
Ertesi gün olmuştur, annenin kuralları devam etmektedir. Sofra kurar, yemeğini nazikçe yer. Toplumsal cinsiyet rollerinden sıyrılamayan anne bununla devam eder. Onun için önemli olan bedenin kadın olması değil onun için önemli olan karakteri.
Ayılığa alışmaya çalışan kraliçe balık avlar ve yer sonra bir anda değişir ve gerçek bir ayı ruhuna sahip olur. Kızını unutur ayı bedenin içindeki kraliçe gitmiştir. Tam kızına saldıracakken kraliçe ayı bedenine geri döner sonra mavi sihirli ışıklar belirir. Kraliçe ve prenses ışıkları takip ederek prens efsanesini çözmüş Mordu’nun aslında o prens olduğunu aynı büyü yüzünden ayıya dönüştüğünü öğrenmişlerdir. Cadının bıraktığı mesajda ne demek istediğini çözmüşler Mordu Merida’ya saldıracakken kraliçe onu kurtarmıştır.
Krallığa geri dönüp halıyı dikme kararı alan kraliçe ve Merida gizli kapıdan girmeye çalışırlar kraliçe ayı bedeninin verdiği güç ile kapıyı yerinden söker. Bu sırada lordlar ve kral bilenmiştir kendi aralarında savaşırlar. Lordlar ‘’Sen kralsın kızının evleneceği prensi sen seç.’’ derler bunu diyerek dil ile ataerkilliği tekrar üretirler. Çünkü bir kadının üzerindeki tek söz hakkı erkeğindir. Kral ise ‘’Oğullarınız kızıma layık değil.’’ der.
Bu konuşmayı duyan Merida kraliçeye ‘’Sen bir şey yap.’’ der. Lordları oyallamak için aralarına giren Merida bir anda ortalıkta sessizlik bürünür herkes prensesi saygıyla izler. Ne konuşacağını bilemeyen prenses arkada annesinin hareketleriyle söyleyeceklerini söyler. Prenses kral ve kraliçeden sonra gelen en yetkili kişidir. Cinsiyetine bağlı sınıfsal bir dengesizlik olduğu için o odaya girince herkes susar.
Ortaya prenses ve kraliçe tarafından bir fikir atılır ‘Herkes sevdiği ile evlensin.’ lordların oğulları bu fikre katılırlar. Kendi sevdiği insanlarla evlenmek isterler. Aslında oğullarında gönüllerinde Merida yoktur. Aslında lordlar Merida’yı prenses diye onu seçmiştir. Bu fikir sonucunda lordlar prensesin karşısında saygı ile eğilir.
Ast üst ilişkisinde prensesle eş değerde olmak için oğullarını prensesle evlenmeye zorlayan lordlar aslında böyle bir şeye gerek olmadığını bunun sınıf çatışmasına yol açtığını anlarlar.
Kral prensese ‘’Annen gibi hallettin.’’ der, Merida sorunu çözebilmiştir. Merida ataerkil sistemden sıyrılarak bir çözüm yolu bulmuştur ve annesininde bu şekilde sıyrılabilmesi toplumsal rollerin dışında olabilme ihtimalini ortaya çıkarır.
Kraliçe ile prenses odaya kaçarlar kraliçe yeniden ayı bedenindeki ruhu kaybolmuş ve gerçek bir ayıya dönüşmüştür. Kral, kraliçeye olanları anlatmak için gittiğinde kraliçe odasında yoktur etraf dağınık ve kraliçenin elbisesinin parçalarını görür kral. Kraliçeyi arayan kral meridanın odasına gider ayıyı gören kral, Merida’ya ‘Arkama saklan.’ diyip kızını arkasına saklar çünkü bir erkek gücü ayı ile mücadele edebilir. Ayı saldırır, kral düşer, Merida’ya zarar veren ayı bir anda kraliçenin ruhu geri döner ve kızına zarar verdiğini anlayınca krallığı terk ederken lordlara yakalanır lordlar ayıyı kovalar anne ormana kaçar.
Kral prensesi odasına kitler, anahtarı Maudie’ye verir, Merida odanın camından annesinin peşinde olan orduyu görür, Merida duvardan halıyı söker, Maudie’yi çağırır ve üç yavru ayı gelir. Maudie anahtarı göğüsünün arasına saklar. Üçüzler ayıya dönüşmüştür. Ablalarının komutuyla Maudie’deki anahtarı almaya çalışırlar.
Anahtarı aldıktan sonra ablalarına verirler prenses üçüzlerle birlikte atına binerek babalarının peşinden giderler atın üstündeyken halıyı diker. Mavi peri ışıkları belirir ve Merida’ya yol gösterir bu sırada Mordu da peşlerinden gelir. Kayalıkların daire oluşturduğu yerde bütün askerler kraliçeyi yakalar. Kral, kraliçeyi tam öldürecekken prenses ona karşı koyar, üçüzler gelir ve baba Merida’ya inanır.
Mordu gelir, kralın komutu ile askerler Mordu’ya saldırır, Mordu prensesi yakalar, anne iplerden kurtulup Mordu ile dövüşür, herkes dövüşlerini izler Mordu ölür. İkinci gün doğumu olmak üzeredir. Merida halıyla annesinin üstüne örter annesinin geri dönmediğini anlar ve ağlar tüm suçun kendinde olduğunu söyler. Gün ışığı halıya değdiği an anne ayı bedeninden kendi bedenine döner.
Kraliçe çıplaktır. Lordların onu izlemesinden rahatsızlık duyar ve krala söyler kral lordları uyarır. Üçüzlerde normale dönmüştür onlarda çıplaktır. Kraliçenin çıplak olması ile üçüzlerin çıplak olması bir değildir çünkü erkekler için özellikle çocuklar için bu normal bir şeydir fakat ataerkil bir toplumda kadının çıplak olması ayıptır. Kraliçe çıplaklığını örtmek için kraldan yardım ister onu koruyup gizleyebilecek tek kişi eşidir. Fakat çocukların çıplak olması sorun değildir aksine sevinerek göz önüne sokarlar bu durumu.
Filmin sonunda bütün problemler ortadan kalkmıştır. Ayı kraliçeyi ve prensesi halıya döşeyip asmışlardır. Lordları geri uğurlamışlardır. Üçüzler lordlardan birinin gemisindedirler kral peşlererinden gitmişlerdir. Çünkü patriakal bir toplumda ailenin başında baba gelir ve baba çocuklarının peşinden gitmelidir. Kraliçe ile prenses at binmiş uçurum kenarındadır.
Bakirelik kavramı
Filmin orjinalinde prenses meridadan ilk doğan olarak bahsedilmiştir. Fakat filmin türkçe dublaj fragmanında ilk doğan yerine bakire prenses diye bahsedilmiştir filmin türkçe dublajında bakirelikten bahsedilmemiş ilk doğan olarak bahsedilmiştir. Farklı sitelerde türkçe altyazı olarak izlenildiğinde yine bazı sitelerde ilk doğan olarak bahsedilirken bazı sitelerde ise bakire prenses olarak alt yazı çeviri yapılmıştır.
Bakirelik bizim toplumumuzda önemli bir kavramdır. Kültürümüzde evlenilecek kadın bakire olmak zorundadır bu yüzden bu şekilde çevrilmiştir, bizim kültürümüze uyarlanmıştır. Ataerkil toplumlarda bu animasyon filmi üzerinden bakirelik kavramı yeniden üretilmiş ve izleyici kitlesinin bilinçaltına yer edinmiştir. Bu sayede ataerkil toplumlarda (bizim toplumumuz gibi) bu kavram nesilden nesile aktarılmıştır.
Sonuç
Filmin başlarında kraliçenin kraldan daha otoriter olmasıyla, kralın yanlışlarını düzeltmesi ve onun yerine konuşmalar yapmasıyla aslında “kral” olduğu için otoriter olması gereken kişinin yetersiz olduğu gösterilmiştir. Bu her ne kadar aile yapısındaki erkek-kadın rollerini yıkmak adı altında gösterilmiş olsa da kralın yetersiz gösterilmesiyle tekrar bu roller üretilmiş olur.
Kraliçenin prensese olan tavrı ve yaklaşımı, ona öğrettikleri toplumsal cinsiyet rollerinin birebir aktarımıdır. Zaten krallık kendiliğinden ataerkil bir yapı olduğu için bu algıyla büyüyen kraliçe aynı şekilde kendi çocuğunu yetiştirmeyi amaçlar. Bir prensesin nasıl olması gerektiği adı altında kadının nasıl giyinmesi, nasıl yemek yemesi, nasıl davranması gerektiği toplumda yaşananla birebir şekilde anlatılmıştır. Prensesin ise bu şekilde davranmak yerine seçeceği aykırı bir yolun karşılığı, onun artık prenses olarak görülmeyeceğidir. Belirlenmiş kalıplar dışına çıkmak, ötekileştirilmeyi beraberinde getirecektir.
Kraliçenin ayı olduktan sonra dahi hareketleriyle dişiliğini belli etmesi, nesiller boyunca bizlere aktarılan bu toplumsal cinsiyet algısının ne kadar kuvvetli olduğunu bizlere gösterir. Toplum tarafından dışlanmamak, ötekileştirilmemek, yok sayılmamak adına patriarkal düzenin yarattığı toplumsal cinsiyet rollerine uygun davranır, özdeşleşiriz. Burada Beauvoir’in “Kadın doğulmaz, kadın olunur” söylemi gibi, bir topluluğa, bir kitleye ait olmak için dayatılan rollere bürünür, kadın olarak üretiliriz.
Filmin sonlarına doğru kraliçenin kendi halinde çıplak bir şekilde dönüşüyle kadın bedeni tabusu karşımıza çıkar. Aynı filmde görüldüğü gibi, toplumsal yaşamımızda da erkeğin bedenini göstermesinde hiçbir mahsur yoktur fakat kadın olunca bu durum çok ayıp karşılanır. Bu durum “iffet” kavramıyla kadının üzerinde oluşturulan tahakkümün birebir yansımasıdır. Kraliçe de sorgulamadan, öğrendiği şekilde refleksle kendi vücudunu kapamaya yönlenir.
Kültürümüzde, aile kurumunu oluşturacak bireylerden kadının bakir olması gerektiği düşüncesi senelerdir aktarılmaktadır. Filmin Türkçe altyazılarındaki bakire kavramı, orijinal dilinde ilk doğan olarak bahsedilen kız çocuğunun filmdeki önemini yansıtmak adına, kültürümüzdeki bekâret kavramıyla öne çıkarılmıştır. Bu örnekle, dil ile “kutsal” atfedilenin ne derece hassas, sorgulanamaz ve etkili olduğunu görebiliriz. Çünkü toplumsal cinsiyet rolleri ve tüm belirleyici kalıplar da dil ile üretilmiş, nesilden nesle aktarılmış ve aktarılmaya devam etmektedir.
Yaren Gezer
Yorumlar
Yorum Gönder